PAROLA VATAN, İŞARETİ NAMUS

20 Ekim 2003

Acaba Gençler, -Hatta Yaşlılar- Biliyor mu?

(*Cumhuriyet Gazetesi Yazılarından)
Niyazi Berkes 'in 'Hatıralarını' ( 'Unutulan Yıllar' , İletişim Yayınları, 1997) okumuş muydunuz? Okumadıysanız, 'yakın tarihimiz' konusunda, çok şeyler kaybettiniz. Hele Laussanne Konferansı 'nı anlattığı, o son bölüm! Lord Curzon 'la Çiçerin arasındaki, söz düellosunda, İsmet Paşa 'nın yaşadığı bunaltıcı anlar, vs!.
Laussanne Muahedesi , ilk Dünya Savaşı sonunda, galiplerin mağluplara dayattığı yıldırıcı anlaşmalardan, ilki olan Sevres Muahedesi 'nin, uygulanamadan yırtılışı anlamına geliyor; o mağluplardan hiçbiri, bu red keyfiyetini Türkiye kadar hızlı ve sert yapamamış; meselâ Almanya, Versailles Anlaşması 'nı çiğnemek için, Hitler 'i ve Nazizm 'i beklemek zorunda kalmıştı. Oysa Mustafa Kemal Paşa , daha 1919 Mayısı 'nda Samsun 'a yola düştüğü zaman, 'ufkun arkası'nda pırıl pırıl, Lausanne 'ı görüyordu.
Washington'la 'evveliyatımız'...
Acaba gençler -hatta yaşlılar- biliyor mu? Türkiye Cumhuriyeti 'ni var eden Lausanne Anlaşması 'nı, kabulde ayak sürüyenlerin başlıcası; bazılarının, şimdi 'stratejik müttefikimiz' saydıkları, Birleşik Amerika 'dır. O yıllarda -hoş, aslında bugün de öyle ya- ABD 'nin Türkiye 'ye nasıl baktığını anlamak için, şunları bilmek lazım.
a/ Washington Lausanne Anlaşması 'nı, içine sindirememiştir.. Yalnız onu mu, hayır: ''(Lausanne'daki) Türk kurulu ile Amerikan kurulu arasında, ayrıca bir Dostluk ve Ticaret Anlaşması yapmak konusunda görüşmeler cereyan etmekteydi. (Sonradan Ankara'ya ilk Amerikan Elçisi olacak) Mr. Grew ' un liderliği altında bulunan Amerikan delegasyonu ile İsmet Paşa ve öteki Türk delegeleri, bu görüşmelere 19 Haziran'da başlamışlar ve 6 Ağustos'ta bir anlaşma imzalamışlardı. [BURAYA DIKKAT!] Fakat bu anlaşma, Amerikan Senatosu'nun çoğunluğunca, 6 oy farkla reddedilmişti. Bu şekilde askıda kalan, Türk/Amerikan ilişkilerini, en uygun şekilde yeniden düzenlemek için, Amerikan Başkanı'nın isteği üzerine ve Senato'nun onaylamasıyla Mr. Grew, 19 Mayıs 1927'de Türkiye'ye elçi olarak atanmıştı'' ('İlk ABD Büyükelçisi'nin Türkiye Hatıraları', Cumhuriyet Yayınları, s. 68, Şubat 2000)
b/ ... İyi de, kaç yıl sonra? Mr. Grew 'un Ankara 'ya 'muvasalatı', 17 Eylül 1927 , düşünebiliyor musunuz, devlet 1920 'de ortaya çıkmış, Cumhuriyet 1923 'te ilan edilmiş, Lausanne 1924 'te kabul edilmiş, Washington koskoca Türkiye 'yi ancak görebiliyor. Bu ihmale ve umursamazlığa, Ankara cevap vermemiş midir? Çok şükür ki, o dönemin Ankara 'sı, bu dönemin Ankara 'sına benzemez. Yalnız şu tepkileri saptamak bile, bunu anlamaya yeterli olacaktır.
1/ ABD Büyükelçisi , daha ilk mülâkatında, yakınıyor: ''... Tevfik Rüştü bey'e açıkladım ki, Senato'da benim atanmam görüşülürken, senatörlerden biri: 'Türkiye'nin Birleşik Amerika Sefiri nerede? Bizim sefirimiz Eylül ortasında Türkiye'ye vardı, fakat aradan üç ay geçtiği halde, Amerika'ya hiçbir Türk sefiri gelmedi' derse, kuşkusuz bu aksi bir tepki uyandırabilir ve bu tepkinin nasıl bir sonuç uyandıracağı, kestirilemez...''
''... Türkiye'ye geldiğimizde bana (Türkiye'nin Washington Büyükelçisi) Muhtar bey'in birkaç gün içinde pek geç olarak Eylül sonundan önce, Amerika'ya hareket edeceğini söylemiştiniz. Ben de bunu telgrafla hükümetime bildirmiştim. Daha sonra Muhtar bey'in hareketi 2 Kasım'a bırakıldı, bunu da telle bildirdim. Az sonra hareket 22 Kasım'a ertelendi. Bunu da üçüncü kere hükümetime telledim. Oysa şimdi Muhtar bey'in Aralık ortasından önce yola çıkmasının mümkün olmadığını öğrenmiş bulunuyorum; hem hayret, hem huzursuzluk içindeyim!..'' (a.g.e. s. 86)
2/ ... Ankara , işi ağırdan alarak, hoşnutsuzluğunu gösteriyor; ama hepsi bu kadar değil, TC Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü bey (Aras) aynı hoşnutsuzluğunu, Mr. Grew 'ya açıkça şunları söyleyerek de açıklamış:
''... Dedi ki, 'Lausanne'da bizimle yaptıkları (reddedilen) anlaşma, öteki tüm antlaşmalardan çok iyidir. Türk Hükümeti'nin yaptığı ilk antlaşma olduğu için, biz (ABD) bu avantajları elde etmişizdir. Türk Hükümeti bu antlaşmayı Amerika gibi büyük bir ülke dostluğunun sembolü olarak imzalamış olmaktan memnuniyet duymuştur ve bu nedenle onun manevi etkisine çok önem vermektedir, [BURAYA DIKKAT!] fakat teknik bakımdan ele alınırsa bu antlaşmanın hiç imzalanmamış olmasından da Türk Hükümeti aynı derecede mutluluk duyacaktır.' Türk Dışişleri Bakanı, Türk Hükümeti'nin gerçek fikrinin de tamamen bu şekilde ifade edilebileceğini belirtti...'' (a.g.e. s. 87)

Nasıl, iyi mi?

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home